Karadeniz Ereğli ilçesinde, “Dünyanın en yaşlı gazisi” unvanına sahip, 1994 yılında 110 yaşında vefat eden Atatürk’ün askeri, Hüseyin Kaçmaz, silah arkadaşlarıyla birlikte büyük kahramanlıklar göstererek cepheden cepheye 14 sene savaşmıştı. Balkan, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarına katılan Hüseyin Kaçmaz, cephede geçen yıllarını detayları ile birlikte oğlu Turgut Kaçmaz’a anlattı. Babasının kimi zaman adeta o anları tekrar yaşarcasına gözyaşları içerisinde anlattıklarını söyleyen 81 yaşındaki Birleşmiş Milletler Dünya Barış Elçisi Turgut Kaçmaz, yıllardır son Çanakkale Gazisi babasının savaş anılarını nesilden nesile paylaşıyor.
Yılda birkaç defa Çanakkale’ye giden Turgut Kaçmaz, babası Hüseyin Kaçmaz’ın Heykelinin de yer aldığı 57. Alay Şehitliği’ni, öğrenciler ve yetişkinlerle birlikte ziyaret ederek, babasının anılarını havada mermilerin çarpıştığı, şehitlerimizin kanı ile sulanan topraklarda anlatıyor.
Memleketi Karadeniz Ereğli dahil birçok yerde konferanslar veren Turgut Kaçmaz, İkinci Kolordu Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı’nın daveti üzerine bir kez daha Çanakkale’ye giderek askerlere konferans verdi.
Kaçmaz, gazetemize yaptığı açıklamada, programın 2-3 Mayıs (Pazar-Pazartesi) tarihlerinde gerçekleştirildiğini kaydetti. Gelibolu ilçesinde yüzlerce askere hitap ettiğini belirten Kaçmaz; “17-19 Nisan 2019’da, Ereğli’de babam için düzenlenen kompozisyon, şiir ve resim yarışmasında dereceye giren öğrenciler ve öğretmenleriyle birlikte Çanakkale programı düzenlemiştik. Programımız arasında Gelibolu’daki Orduevi de vardı. O gün İkinci Kolordu Komutanı Zekai Aksakallı başka bir programından dolayı şehir dışındaydı. Çanakkale’de askerler için konferans vermem talep edildi. Askeriye ile birlikte hazırladığımız program kapsamında 2-3 Mayıs’ta Çanakkale’deydim. Çanakkale savaşları ve babamın anlattıklarını paylaştım. Komutanlar ve askerler konuşmamdan çok etkilendiğini ifade ettiler. Ömrüm yettiği sürece babamın anılarını paylaşmaya devam edeceğim” dedi.
“ ‘KAÇMAZ’ SOYADINI ATATÜRK VERDİ”
Babası Hüseyin Kaçmaz’ın Balkan, Çanakkale ve İstiklal Savaşları ile birlikte 14 sene çarpıştığını ve süngü savaşında da yer aldığını anlatan Kaçmaz şöyle devam etti; “Babam yıllarını zor koşullara rağmen cephelerde geçirdi. Birçok arkadaşının şehit ve gazi olduğuna tanık oldu. Asla geri durmayı, kaçmayı düşünmemiş. Kaçmaz soyadı bize 1934 yılında Atatürk tarafından verilmiştir. Babam son nefesine kadar savaş anılarını bana saatlerce bazen gözleri dolarak anlatırdı. Nerelerde, ne koşullarda, nasıl savaştıklarını, Atatürk’e nasıl selam verdiğini anlattı. Bende babamın anılarına sahip çıkarak bu mirası yıllardır nesilden nesile anlatıyorum. Her sene Çanakkale’ye gidiyorum fakat her defasında da aynı heyecan, özlem ve onurla bu anıları adeta yaşayarak anlatmaya devam ediyorum.”
“YA ŞEHİT OL YA DA GAZİ…”
Korgeneral Zekai Aksakallı’nın daveti ile Gelibolu-Çanakkale’de konferans veren Turgut Kaçmaz’ın konuşmasından kesitler:
“Babam, 1884 yılında Karadeniz Ereğlisi’nde doğar. Osmanlı’nın zor ve son dönemlerinde 22 yaşındayken askere gider. Askerlik pusulası çıktığı zaman babası bedel vermek ister. O zaman elli altın vereni askere almazlarmış. Annesi buna kati suretle karşı çıkar ve derki; ‘Ben onun beşiğini sallarken, ninni söylerken, ya şehit ya gazi olması için büyüttüm, askere gidecek.’ Babam askere gider. Balkan Harbi’nde çarpışır. Balkan Savaşından boynu bükük olarak köyüne döner. Çanakkale Savaşları başladığı zaman köydeki arkadaşlarıyla birlikte gönüllü olarak Çanakkale’ye savaşa giderken anası şunları tembih eder;
‘Oğul vatan, millet, bayrak, din için, harbe katılıyorsun. Balkanlarda alnımıza sürülen kara lekeyi silmeden köyüne dönersen, ak sütümü sana haram ederim. Bu vatan, bu millet, bu bayrak, bu din, uğruna orada şehit olursan, bağrıma taş basar babanla birlikte başım dik gururla yürürüm. Yaralanıp sakatta kalsan sana bakarım. Bizi gâvurun eline bırakma, gâvurdan bir adım geri kaçarsan, arkanı dönersen, analık hakkımı helal etmem. Haydi, git oğul yoluna git. Ben oğulsuz kalayım ama vatansız kalmayayım. Al şu Kur’an’ı koy yanına, ya şehit ol ya gazi’. Babam her savaşta annesinin bu dediklerini gönlünde hisseder. Babam cebinde Kur’an, ayağında çarıkla on dört yıl savaşır.”
“BU YARAYLA MI GELDİN, UTANMADIN MI?...
Babam bizi Cuma akşamları toplar Kur’an okur, Balkan Savaşı’nı, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları’nı anlatırdı. Bir gün Çanakkale-Conk Bayırı’nda süngü savaşına katılmış. Babam ayağından yaralanmış ve İstanbul’a Kasımpaşa Hastanesine gönderilmiş. Annesi de oğlunu görmek için gelmiş. Babam annesinin yüzüne bakamamış onu şehit annesi yapamadım, diye.
Annesi, ‘Bu yarayla mı geldin, Utanmadın mı?” diye kızmış ve doktorlara, 'onu bir an önce iyileştirin ve Çanakkale’ye gönderin’ demiş. İşte biz Çanakkale’yi göğsümüzde imanla, böyle düşünen analar, babalar milletimiz sayesinde geçirmedik ve asla da geçirmeyeceğiz.”
İngilizler ve Fransızların, Çanakkale Savaşlarındaki amaçları, Çanakkale’yi geçerek Boğazları kontrol altına. Asıl amaç ise, altı asırdan fazla hüküm sürmüş Osmanlı’yı sonlandırmaktı. Ama babalarımız buna izin vermedi. Babam; ‘Onların muazzam silahları vardı, cephane olarak bizden kat ve kat üstündüler. Donanma güçleri de öyleydi. Fakat hesaba katmadıkları, katamadıkları ordumuzun iman gücüydü’ diye anlatırdı. Bir de şunu eklerdi babam; ‘Balkan Harbi’nde, Osmanlı İmparatorluğunda birlik beraberlik olmamıştı. Çanakkale ise, birlik beraberlik oluşmuştu. Biz Çanakkale’de dünyanın yenilmez denilen ordularını yendik. Havada mermilerin çarpıştığı Çanakkale’de 253 bin şehit verdik. Dedelerimiz çok zor koşullarda yarı aç, yarı çıplak mücadele ederek kurtardı bu vatanı. Dedelerimiz aç kaldığı için biz tokuz. Derelerin günlerce kızıl aktığı, denizin kızıla büründüğü yerdir Çanakkale…”