Sokrates, Karl Marx ve Thomas Gray’a atfedilen bu sözün ilk olarak Sokrat Reis tarafından söylendiğine ikna oldum. Bu yazıda seninle, “bilmemek mutluluktur” mottosundan hareketle, mutlu olmanın sırlarını paylaşacağım. Çok keyifli bir yazı olacak. Bak ya! Çok heyecanlandım şimdi. Bildiğin mutluluğun sırrını paylaşacağım seninle. Hazırsan başlıyorum.
Öncelikle; eğer “Replika” yı okuduysan ya da başka kaynaklardan bir şekilde oradaki bilgileri edindiysen, kainatta bir hiç olduğun fikrini hafızandan silmen gerekiyor, hem de hemen. Bu konuda bir fikrin yoksa da “dünyanın senin çevrende dönmediğini” bilmemen lazım.
Evet, madem bilmemek mutluluk; o halde şirin gezegenimizde her gün yaklaşık yüz elli bin kişinin öldüğünü, bunlardan yine yaklaşık yirmi beş bininin ölüm sebebinin açlık olduğunu bilmemen gerekiyor.
Bununla bağlantılı olarak, dünya nüfusunun yüzde birine tekabül eden Ultra Gold Platinium Premium zenginlerin, dünyadaki paranın hemen hemen yarısını elinde bulundurduğunu da bilmemelisin. Hadi, diyelim biliyorsun. Asla üst paragraftaki ölüm sayıları ile bir ilgisi olduğunu düşünme. Çünkü yok!
Karbon salınımı, iklim değişikliği, çevre kirliliği gibi saçma(!) konular hakkında asla kafa yorma ve bu konularda birileri sende farkındalık yaratmaya çalışırsa derhal o ortamdan uzaklaş.
“Ülkenin ekonomisi nanay, gelecek nesil hapı yuttu”” gibilerinden tiratların atıldığı bir tv programını izliyorsan derhal kanalı değiştir. Ahaber ya da ne bileyim cnntürk’ü falan aç ve rahatla.
Ekonominin kötü olduğunu iddia eden tanıdıklarınla arana kilometrelerce mesafe koy.
Cinsiyet eşitsizliği, cam tavan, ataerkil toplum falan filan diye zırvalayan sıkıcı tiplerle arkadaşlığın olmadığını varsayıyorum. Değilse hemen onlarla ilişkilerini kes.
Ha, bu arada en fazla altmış bilemedin yetmiş sene sonra ölecek olmanla ilgili aklında en ufak bir bilgi kırıntısı kalmamalı zihninde. Hiç ölmeyeceğin konusunda kendini ikna et bir şekilde.
Muhtemelen çok sayıda sevdiğin insanın ölümüne şahit olacaksın. Üzgünüm ama bu bilgiye de haiz olmaman gerekiyor. Bütün sevdiklerini ya ölümsüz ya da senden sonra öleceklermiş gibi düşünmelisin.
Annenin ya da yakın akrabalarının söylediği kadar yakışıklı/güzel olmadığını, asla ama asla, bilmemen çok hayati.
İş hayatındaysan iş arkadaşının, öğrenciysen sınıf arkadaşının başarını deli gibi kıskandığını ya da başarısızlığını çılgınlar gibi kutladığını asla bilmemelisin.
Uğruna ölümü göze alabileceğin sevdiceğinin, daha iyini bulduğunda ya da bir sebepten sen dibe vurduğunda, seni terk edeceğini aklının ucundan bile geçirme!
Bazı arkadaş ortamlarında seninle ilgili “ iyi, hoş ama çok kafa açıyor” ve benzeri yorumlarda bulunulduğuna, bizzat şahit olsan da inanma!
Ve son olarak; bir psikiyatri uzmanına görün. Ondan bir antidepresan iste. Bu son madde çok önemli. Zira saydığım diğer maddeleri uygulaman için doktor kontrolünde bir “sakinleştirici”ye ihtiyacın olabilir.
Bak, eğer bütün bunları başarırsan, mutlu olmaman için hiçbir sebep yok. Gördün değil mi? Aslında mutlu olmak ne kadar da kolay. Hadi çekirge, günü gününe çalış ve mutlu ol. Sahne senin.
“Mutlu ol, iyi bak keeeendine.
Ne oluuur gözün, arkada kalmaasın…”
“Ben sevdim bu distopyayı. Belki ileride devamını getiririm. Hem nasılsa mutlu olmanın bin türlü yolu var! Sen ne dersin? Devam edelim mi?
Hoş kal, yine görüşeceğiz…