Ne dersin, doğru olabilir mi bu? Peki sahte paralar mı daha kolay anlaşılır, sahte insanlar mı? İlkinde filigran vesaire var. Ya da ne bileyim; Güneş’e tutuyorsun, mor ışığa tutuyorsun, kağıt hamurunun kalitesi falan filan… Ya diğeri, onu nasıl anlarsın? Güneş’e tutsan olur mu? Ya da hamurunun kalitesine baksak, giyim kuşamına? Filigran kontrolünü nasıl yaparız peki? Kalp atışları bir fikir verir mi?
Bildiğin ya da bilmek zorunda kaldığın gibi bu sıralar ülkenin gündemi ağırlıklı olarak para. Hayat pahalılığı, artan fiyatlar ve onlar kadar artmayan maaşlar… Bu para meselesini ele alacağım bu yazıda, elbette kendi perspektifimden.
İlk olarak bu belayı başımıza, bundan tam 2700 yıl önce batı Anadolu’da yaşamış olan, antik atalarımız da diyebileceğimiz Lidyalılar sarmış. Ticaret yollarına hakim olan bu kadim ağaların canına tak etmiş bir gün. “Yeter ulan takas takas nereye kadar, vejetaryenim diyorum hala balık teklif ediyor barbar herif” gibilerinden isyan edip takasa araç olması adına, değerli madenlere darp uygulayıp şekil vererek, minik minik madeni paraları icat etmişler. Bildiğin taşla metal eğip bükmüş adamlar. Bugün hala madeni para basılan yerlere darphane denmesinin sebebi yine bizim Lidyalı vejetaryen abilerimizmiş yani.
Anlattığım üzere, çok pratik ve iyi niyetli bir icat aslında para. Ama her şey gibi para da kirlenmiş asırlar boyunca. Günümüzdeki paranın Lidyalılar dönemindeki para ile isim dışında hiçbir benzerliği yok. Emeğin karşılığı olarak ve bir ticaret aracı olarak tarih sahnesine çıkan para, emek hırsızlığını perdelemek için kullanılır olmuş zamanla. Gereğinden fazla önem atfetmiş insanoğlu ona; onun için ok atmış, mızrak yemiş… Araç, yaşamın en temel amacı olup çıkmış.
Türümüzü diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biri doyumsuzluk ve onun getirdiği korkunç bir ihtiras… Rafine bir yaşamı, sadece yaşlanınca aklımıza getiririz ama elbette hepimiz değil. Pek çoğumuz ölene kadar o kavganın, o kumarın içinde yani masadadır. Para kazanmak, daha çok kazanmak, en çok kazanmak… Biz kazanmak için savaşır dururuz. Ama çok para kazanmamız bizi tatmin etmez bu arada. Bir de bunu herkese ilan ve kabul ettirmeliyizdir.
Hayır, tabi ki komünist ya da antikapitalist değilim ama ben sevemedim bu parayı çocukluğumdan beri. Uğruna insanların yaptıklarını görünce, önce biraz kıskanıyorum sonra da para bu kadar çaba ve fedakarlığı hak etmiyor diye düşünüyorum genelde. Emeğinin karşılığı olarak insanların hak edişinden bahsetmiyorum elbette. Fakat daha çok para kazanmak için insanların birbirlerini harcamaları… Ne bileyim, para dururken… İnsan biriktirip para harcamak değil mi ki doğrusu? Para biriktirilir, insan harcanır olmuş sanki.
Parayı sadece hayat idame aracı olarak gören ve insana dayanan, para yerine dost biriktiren insanlar yok mu? Ben yok demedim ki. Vardır elbet. Onlardan birini görürsen sakın bırakma, kat ömrüne bir şekilde. Eş, dost, arkadaş, ne olursa…
Nasıl mı anlayacaksın? Bilmem, Güneş’e tut, içinde “vefa” diye bir filigran vardır belki. Ama dikkatli bak, sahtelerinde “veda” yazıyor olabilir…
Hoşkal, görüşürüz yine…