Geçtiğimiz cuma günü, yüreğimizi sızlatan bir tabloya tanıklık ettik.
Kardeşim kadar sevdiğim, meslektaşım, değerli gazeteci Sina Çıladır, sadece ve sadece mesleğini yaptığı için cezaevine teslim oldu.
Onun ardında kapılar kapanırken, aslında kapatılmak istenen şey gerçeğin sesi, halkın nefesi oldu.
Sina’nın yıllardır dimdik sürdürdüğü gazetecilik yolculuğunu yakından bilen biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
O, hiçbir zaman kişisel menfaat peşinde koşmadı. Halkın hakkını, gerçeği, adaleti savundu.
Bu yüzden hedef oldu.
Ama o, yine de kalemini eğmedi.
Cezaevi kapısından girerken söylediği sözleri kalbime kazındı:
“Gazetecilik suç değildir. Ben mesleğimi her şartta yapmaya devam edeceğim.”
Çünkü o biliyor ki, gazeteci susturulursa halk da susturulur.
İşte bu sözler, onun hem cesaretini hem de onurunu anlatıyor.
Bizler, dışarıda kalan meslektaşları olarak onunla gurur duyuyoruz.
Benim için Sina, sadece bir meslektaş değil; kardeşim kadar yakınım, her daim gurur duyduğum bir dosttur.
Onu cezaevine gönderen anlayış, aslında gerçeği hapsetmek istedi.
Ama unutulmasın: Gerçeklerin zindanı yoktur.
Bugün Sina’nın ardında kapılar kapandı ama biz biliyoruz ki o kapıların ötesinde bile kalemiyle, inancıyla, onuruyla dimdik duracak.
Biz dışarıda kalanlar da onun yanında olacağız.
Çünkü basın susturulamaz, Sina yalnız değildir.

